“Hayatımız bir tasarım değil midir?” sorusu ile başlayalım. Doğduğumuzdan bugünümüze kadar tasarlanmış bir hayatta yaşıyoruz. İçinde kendi kendini yenileyen yeni tasarımlar, her gün yeni üretilenler, birbirine bağımlı – bağımsız birçok tasarım harikası içinde yaşıyoruz aslında. Sadece oturup bir düşünmek yeterli.
Mimarlık denince akla gelmesi gereken ilk kelime ‘tasarım’ olmalı.
Hafife alınmayacak ve değerinin bilinmesi gerekilen bir kelime. Her yıl birçok sayıda mimar okullardan mezun oluyor. Peki kaçı mimarlık yapıyor?
Bu soruyu şöyle değiştirelim: Kaçı gerçekten mimarlık yapıyor? ‘Gerçekten’ sözcüğüne dikkat edin! Önemli olan gerçeklik çünkü.
Mimarlık en başta düşünmeyi ele alan, her seferinde üretebilen, yeri geldiğinde kendini ‘resetleyen’ bir meslek. Canlılara bir hayat mekanı vermek inanın kolay değil. Ve bu kolay olmayan işi de basit bir düşünce tarzıyla düşünmek yanlış sonuçlar doğurur.
Bir proje geldi elinize diyelim. Durak projesi olsun bu. Durak tasarlayacaksınız. Kulağı basit geliyor değil mi? “Yaparım, ne var ki durak projesinde!”
Peki neden ülkemizde duraklarda 3-4 oturma koltuğu ve sadece bizi yağmurdan, kardan koruyacak bir eğim var. Gün içerisinde özellikle İstanbul’da oturan arkadaşlarımız zamanlarının ne kadarını duraklarda geçiriyorlar? Benim 1,5 saat beklediğim günler oldu. Normalde yanımda kitap taşırım okumak için, lakin ya taşımayanlar? Yani durak diyoruz da, durak yapmadan önce insanların düşüncelerini dikkate alıyor muyuz?
Bu tartışılır.
Çevre analizi diye bir dersimiz vardı. Bu derste bir mahallede, eğer bir mekan yapılacaksa bunu neye göre yapacağımızı, hangi analizleri, hangi verileri tasarımımızda kullanacağımızı öğrendik. Mahalleye gidip yaklaşık elli insanla sıcak, samimi, hoş sohbetler yaptık. Bazıları sırf şikayet etti, bazıları bazı sorularımızı tersledi, bazıları soruları dinlemedi, bazıları “neden” dedi, bazıları itinayla cevapladı.
Neden sorusunu sormaları tabi ki çok normal ve en doğal hakları…
“Bunu yapıyorsunuz da ne faydası olacak” dedi bir amcamız. “Siz mi kurtaracaksınız dünyayı” dedi bir diğeri. Haklı belki de.
Lakin dikkat etmemiz gereken bir konu var: Farkındalık.
Biz o çevre analizi dersini almasaydık, bir mekan tasarlarken insanların düşüncesini önemsemeyip yaşadıkları alana belki umarsızca hükmedecektik.
Birinin yattığı odaya karanlık gibi çökecektik. Ya da bir teyzemizin bahçesini ele geçirecektik.
Analiz dediğimiz kavram ve mimarlık kavramı birbiriyle bütün sayılabilecek kavramlar. Analiz olmadan mimarlık yapılmaz. Yapılmamalı. Yapılırsa bir hata var demektir.
İnsanların düşünceleri, en çok da kendi düşüncelerimiz önemsenmeli.
Soyut düşüncelerin somutlaştığı bir meslekten söz ediyorum. Değeri bilinirse ve gerçekten yapılırsa mimarlık aslında güzel bir meslek. Okuyun derim.
Yazar: Dilan İşsever